Kazım Kurt, Eskişehir siyasetinin önemli isimlerinden biridir.

Cumhuriyet Halk Partisi içersinde yıllardır her kademede görev yaptı. Bir ara uzaklaşmak durumunda kaldı ise de yine partisine döndü.

Siyasetteki “kurtluğuna” da kimsenin söyleyecek sözü olmaz herhalde.

Kentini, ülkesini nasıl sevdiğini bilmeyen de yoktur.

Afrin’de başlatılan Zeytin dalı Harekatı ile ilgili söylediği sözlerden dolayı eleştiri yağmuruna tutuldu, tutulmaya da devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde CHP Kurultayı’na denk gelen Odunpazarı Meclis Toplantısında Başkan Kurt yoktu.

AKP’li üyeler ise Kurt’u protesto etmek için Meclis Salonunu terk etti.

 

***

Bir sonraki Meclis Toplantısında ise Kazım Kurt, kendisini eleştirenlere yanıt verdi.

Bakalım tam olarak ne demiş.

“Geçen oturumdaki görüşmelerde gıyabımda söylenen sözlerle ilgili ben bir açıklama yapmak istiyorum. Dolayısı ile bunu herhangi bir arkadaşımızın özür dilemesi ile ilişkilendirmemenizi de diliyorum. Demokratik hukuk devletlerinde herkesin düşüncelerini açıklama hak ve özgürlüğü vardır. Herkes özgür olmadıkça, kimse özgür değildir. Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. Hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez. Bir toplumdaki en önemli görev unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır. Ayrıca bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel taşıdır. Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek düşüncelerin özgürlüğü ile açıklanabilecektir. Farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.

Bu mantıkla Afrin’e yapılan operasyonu onaylamadığımı söyledim. TBMM’de tartışılmadan, muhalefete bilgi vermeden başlatılan bu uygulamanın şimdiye kadar yapılan yanlış politikadan kaynaklandığını söyledim. Hiçbir zaman terörü desteklemedim. Terör örgütü PKK’yı da PYD’yi de muhatap kabul

etmedim. PKK’da PYD’de IŞİD’de EL NUSRA’da terör örgütüdür. Bunlarla nasıl mücadele edilecekse edilmelidir. Gereken yapılmalıdır. Yıllarca bu konuda destek verdim. Hiçbir zaman çözüm sürecinin doğru olduğunu söylemedim. Kobani’de de Afrin’de de farklı düşünceler içine girmedim. PYD lideri Salih Müslim ile görüşmeleri alkışlamadım. Barzani ile gelenleri kırmızı halıda  karşılamadım. Kürdistan bayrağını çekenleri de onaylamadım.

Çok bağırarak daha çok milliyetçi olunmaz. Her türlü milliyetçiliği ayaklar alırken itiraz edeceksin.  T.C’ yi tabelalardan indirirken itiraz edeceksin.

Süleyman Şah türbesine (karakoluna) saldırırlarsa anında karşılık veririz dedikten sonra, saldıracaksın.

Bunları yapmayıp Kazım Kurt’u eleştirmeye kalkanlar demokrat olmadıkları gibi cesur da olamazlar. Trollerle sosyal medya üzerinde yaratılmaya çalışılanlar beni korkutamaz. Yurtta barış, dünyada barış demeye devam edeceğim. Savaş zorunluluk olmayınca cinayettir. Zorunluluk şimdi olmadı. Zorunluluk 20 yıldır, 30 yıldır var. Hendekler kazılırken bu operasyonlar yapılabilirdi, yapılmalıydı. Biz bunu istedik, ama başka hesaplarla bu işler bu hale getirildi.

Normal bir güvenlik operasyonunu savaş havasına sokmak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) küçültmek anlamına gelir. En büyük yanlış budur. TSK yurt dışında, sınır ötesinde bir operasyon yapacaksa, bu normal bir asayiş operasyonu ise kendi gücü ile bunu yapabilir. Hiç kimsenin desteğine, rehberliğine ihtiyacı yoktur. Bu nedenlerle ben, Eskişehirlileri ve kamuoyunu bilgilendirmek istedim. Hiçbir arkadaşımızın kendisini bizden daha fazla milliyetçi, yurtsever sayma şansı yoktur. Biz emperyalizme karşı mücadele etmiş, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ne olduğunu bilen bir partiyiz, bilen bir partinin mensubuyum. İnandığım doğrultuda da mücadele etmeye devam ederim.”