TÜİK verilerine göre Türkiye’de 20 milyon civarında yapı stoku bulunduğunu vurgulayan Kılıç, bu yapıların büyük çoğunluğunun 20 yaş üzerinde olduğunu belirtti. Binaların büyük oranda ruhsatsız ve niteliksiz olduğuna dikkat çeken Kılıç,‘‘ Pek çoğunun güçlendirilmesi gerektiği, yine kayda değer ölçüde yapının yıkılarak yeniden yapılmasının zorunluluk olduğu bilinmektedir. Buna rağmen, daha çok rant amaçlı olan kentsel dönüşüm projeleri dışında, deprem kaygısını giderecek adımlar atılamamış, güvenli yaşam sağlanamamıştır. Kaldı ki kentsel dönüşüm projeleri kapsamında TOKİ tarafından üretilen konutlar yapı denetimden muaf tutulmakta, özellikle yoksul ve dar gelirliler için üretilen konutların bir iki sene içerisinde niteliksizliği açığa çıkmaktadır’’ dedi.

‘RANT İÇİN BİNA YAPMAYIN!’

24 Haziran 2018 seçimleri öncesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın öncülüğünde, TBMM tarafından ülke tarihinin en kapsamlı "İMAR AFFI"nın çıkarıldığını hatırlatan Kılıç,‘‘ 6 Şubat 2019`da, İstanbul Kartal`da 8 katlı bir bina depreme bile maruz kalmadan çöktü. Binada 14 daire ve zemin katta konfeksiyon atölyesi bulunuyordu. İstanbul Valiliği tarafından yapılan açıklamada, binanın üç katının kaçak olduğu belirtildi. İmar affının kaçınılmaz sonucu budur ve bu facialar devam edecektir. Siyasi iktidarı tercihini bilimden ve insandan yana kullanmaya, ülkemizin deprem gerçeğine uygun ulusal bir deprem politikası belirlemeye ve daha da önemlisi bu politikaları bir an önce hayata geçirmeye çağırıyoruz. Marmara Depreminin 20. yılında bir kez daha hatırlatmak gereğini duyuyoruz; kent politikaları, yapılaşma; bilime, tekniğe ve akla uygun bir perspektifle, rant için değil, toplum yararı için yapılmalıdır. Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Doğanın kendi kuralları her zaman işleyecektir. Önemli olan yaşanacak olayları afete dönüştürmeyecek yapıların üretilmesi ve sağlıklı bir çevrenin yaratılmasıdır. Biz inşaat mühendisleri olarak geleceğe endişeyle değil, güvenle bakmak istiyor ve bu isteğimizin her zaman arkasında olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz. Çünkü toplumsal duyarlılığımız, yaşamın kutsallığına olan inancımız, bilimsel ve mesleki gerçeklikler bunu gerektiriyor. Bunlar yapılmadığı takdirde sürekli olarak acı çekmeye devam edeceğiz’’ ifadelerini kullandı. (ONUR ŞENTÜRK)